Eurofighter Typhoon’un doğuşu | Eurofighter Dosyası – 1
16.06.2025 16:08
Tulu Berke Saz

Avrupa’nın en gelişmiş savaş uçaklarından biri olan Eurofighter Typhoon, hem teknik özellikleri hem de çok rollü görev kabiliyetiyle günümüzün en dikkat çekici platformlarından biri. Bu kapsamlı yazı serisinde, Typhoon’un tasarım aşamasından operasyonel yeteneklerine kadar birçok yönünü ele alacağız. Serimiz, uçağın doğuş sürecinden teknik altyapısına, görev çeşitliliğini mümkün kılan Swing Role konseptinden motor ve alt sistemlerine, geniş mühimmat yelpazesine kadar detaylı bir inceleme sunacak. Ayrıca, Typhoon’un gelişim sürecine ışık tutacak bir zaman çizelgesiyle uçağın tarihsel gelişimini de gözler önüne sermeyi planlıyoruz.
- Yazı: Eurofighter Typhoon’un doğuşu
- Yazı: Swing Role Kavramı ve Tranche’ler
- Yazı: Motor ve alt sistemler
- Yazı: Pençeler
- Yazı: Zaman çizelgesi
Avrupa hava kuvvetleri, MiG ve Sukhoi uçaklarına karşı üstünlük sağlayabilecek hava üstünlük uçağına yönelik artan bir talep içine girmiş ve Eurofighter projesi bu Sovyet tehdidine karşı koymak amacıyla başlatılmıştır.
Burak Özcan
Soğuk Savaş’ın neden olduğu jeopolitik zorluklar, Avrupa devletlerinin Sovyetler Birliği’nin hava gücüne karşı etkin bir şekilde mukavemet edebilecek yeni nesil üstün nitelikli bir hava muharebe uçağına olan gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte, Avrupalı siyasi aktörlerin yönlendirmesiyle, Avrupa’da konuşlu savunma sanayii üreticileri ABD üretimi savaş jetlerine yönelik mevcut bağımlılığı azaltma yönünde bir inisiyatif başlatmıştır. Mevcut hava kuvvetleri envanterindeki uçak filolarının yaşlanması ve teknolojik olarak geride kalması, bu mevcut bağımlılığı azaltma çabalarını daha da hızlandırmıştır. Aynı zamanda, kıta genelinde nitelikli işgücü oluşturma ve savunma teknolojileri alanında Avrupa’nın mevcut tasarım ve üretim yeteneklerini geliştirme hedefi de bu modernizasyon ihtiyacının önemli bir parçası haline gelmiştir.

Bu çok yönlü gereksinimlerin birleşimi, yüksek performanslı, çok rollü bir savaş uçağı platformunun geliştirilmesine öncülük etmiştir. Başlangıçta hava üstünlüğünü tesis etme amacıyla tasarlanan Typhoon projesi, değişen küresel güvenlik ortamı ve operasyonel ihtiyaçların evrilmesi ile, hava-yer operasyonları, keşif ve elektronik harp gibi farklı görevleri de başarıyla icra edebilecek dinamik rollü bir yeteneğe kavuşmuştur.
Eurofighter Typhoon’un Tasarım Süreci
1980’li yıllarda NATO, Sovyetler Birliği’nin teknolojik açıdan gelişmiş yeni 4. nesil savaş uçakları olan MiG-29 Fulcrum ve Su-27 Flanker’ın oluşturduğu artan tehditle karşı karşıyaydı. MiG-29, Sovyetler Birliği’nde 1960’ların sonlarında, Batı’nın yeni nesil F-15 Eagle ve F-16 Fighting Falcon avcı uçakları karşı üstünlük sağlamak amacıyla geliştirilmeye başlanmış bir ön cephe avcı uçağıdır.

Sovyet Hava Savunma Kuvvetlerinin temel ihtiyacı olan kısa kalkış ve iniş mesafelerine sahip olma, yüksek manevra kabiliyetine sahip bir uçak yaratma hedefi doğrultusunda tasarlanan MiG-29, itki vektörlemesi olmamasına rağmen yüksek itki-ağırlık oranı ve gelişmiş aerodinamik özellikleriyle dikkat çekmektedir. Amaç, manevra kabiliyeti ve ateş gücü açısından rakipsiz bir kısa menzilli ön cephe avcı uçağı ortaya çıkarmaktı. 1986 MiG-29, Batı dünyasına ilk kez Finlandiya ve İsveç’i ziyaret eden Sovyet Hava Kuvvetleri uçakları arasında gösterildi.
Bu, uçağın Batılı uzmanlar tarafından incelenmesine olanak sağladı. Glasnost döneminin sonlarına doğru Batılı deneyimli pilotların hava gösterilerinde sergilediği performansı hayretle izledikleri, olağanüstü manevra kabiliyetine sahip bir uçak olarak tanımlanmıştır. Bir Batılı pilotun deneyimi aktarılırken, bu uçağın düşük hızdaki manevra yeteneğinin, “uçurduğum en kolay manevra yapabilen jet uçağı” olduğu belirtilmiştir.
Sovyetler Birliği’nde geliştirilen Su-27’nin temel görevi, uzun menzilli önleme operasyonları yürütmek ve hava üstünlüğünü tesis etmekti. Bu bağlamda, özellikle Amerikan yapımı F-14 Tomcat ve F-15 Eagle gibi dönemin önde gelen avcı uçaklarına karşı stratejik bir denge unsuru oluşturması hedeflenmiştir. Bazı savunma analistleri Su-27’yi “olağanüstü uzun menzile sahip bir canavar” olarak nitelendirilmiş ve NATO’nun uzun menzilli önleme uçaklarının karşılaşması beklenen önemli bir tehdit olarak vurgulanmıştır. Su-27’nin hava gösterilerindeki etkileyici manevra kabiliyeti de dikkat çekmiştir.

Bu yeni Sovyet tehdidi karşısında, Avrupa hava kuvvetleri, MiG ve Sukhoi uçaklarına karşı üstünlük sağlayabilecek hava üstünlük uçağına yönelik artan bir talep içindeydi. Eurofighter projesi, işte bu Sovyet tehdidine karşı koymak amacıyla başlatılmıştır.
Eurofighter Typhoon projesinin gerçekleştirilebilir olma düşüncesi, büyük ölçüde 1979–1998 yılları arasında toplam 990 adet üretilerek önemli bir başarıya imza atan Panavia Tornado projesinin tecrübelerinden ve kazanımlarından beslenmiştir. Panavia Tornado (Birleşik Krallık, Almanya, İtalya) ve Eurofighter Typhoon (Birleşik Krallık, Almanya, İtalya, İspanya), Avrupa savunma sanayisinin uluslararası iş birliği ve teknolojik yetkinlik kazanımı açısından kilometre taşı niteliğindeki iki önemli ortak üretim projesidir. Her iki proje de, birden fazla ülkenin siyasi iradesi, ekonomik kaynakları ve teknolojik uzmanlığını bir araya getiren karmaşık iş birliği modelleriyle hayata geçirilmiş olup, benzer temel felsefeler üzerine inşa edilmiştir. Bu felsefeler, ulusal savunma ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra, katılımcı ülkelerin savunma sanayilerini güçlendirmeyi ve uluslararası alanda rekabet avantajı elde etmeyi amaçlamıştır.
Panavia Tornado projesi, soğuk savaş döneminin belirgin tehdit ortamında, NATO’nun Sovyetler Birliği ve Varşova Paktına üye devletlerin derinliklerindeki stratejik öneme sahip hedeflere karşı etkin bir taarruz yeteneği tesis etme gereksinimine binaen hayata geçirilmiştir. Bu bağlamda Tornado, uzun menzilli görevler icra edebilecek, farklı hava koşullarında ve tehdit ortamlarında etkili olabilecek av-bombardıman jeti olarak tasarlanmıştır. Her iki projenin de ortak hedeflerinden biri, Avrupa ülkelerinin savunma teknolojileri alanında Amerika Birleşik Devletleri’ne olan bağımlılığını azaltmaktır. Bu amaç doğrultusunda, projelerde yer alan ülkeler kendi mühendislik ve üretim kabiliyetlerini geliştirerek, kritik teknolojilerde dışa bağımlılığı en aza indirmeyi hedeflemişlerdir. Bu stratejik yaklaşım, Avrupa’nın savunma alanındaki özerkliğini güçlendirme vizyonunun bir parçasıdır.
Son olarak, her iki projede de “paylaşımlı üretim sistemi” olarak adlandırılan bir model benimsenmiştir. Bu sistem, uçakların farklı parçalarının proje ortağı ülkelerdeki çeşitli firmalar tarafından üretilmesini ve son montajın yine ortaklaşa belirlenen tesislerde yapılmasını içermektedir. Bu yaklaşım, maliyetleri düşürmenin, teknoloji transferini kolaylaştırmanın ve katılımcı ülkeler arasında ekonomik fayda paylaşımını sağlamanın etkili bir yolu olarak görülmüştür.
Eurofighter Typhoon projesi, İngiltere, Almanya, İtalya ve İspanya’nın öncülüğünde planlanmış ve bu ülkelerin işbirliğiyle hayata geçirilmiştir. Eurofighter Typhoon’un geliştirilme sürecinde önemli bir kilometre taşı olan ilk prototipin inşasına 1989 yılında başlanmıştır. Projenin uluslararası niteliği gereği, uçağın bileşenlerinin üretim hattı ve nihai montaj aşamaları, sorumluluğu bulunan dört ana ülkeye dağıtılmıştır: İngiltere’de BAE Systems’in Warton tesisleri, Almanya’da EADS’nin Manching tesisleri, İtalya’da Leonardo Uçak Bölümü’nün Torino tesisleri ve İspanya’da EADS CASA’nın Getafe tesisleri.
Fly-by-wire ve Eurofighter Typhoon
Eurofighter Typhoon, hem subsonik (ses altı) hem de süpersonik (ses üstü) hız aralıklarında üstün manevra kabiliyeti sunacak şekilde tasarlanmıştır. Bu özellik, kasıtlı olarak kararsız (relaxed stability) bir aerodinamik yapılandırma ve dört kanallı yedekli dijital uçuş kontrol sistemi (fly-by-wire) aracılığıyla elde edilmiştir. Temel amaç, bu doğal kararsızlığın getirdiği zorluklara rağmen, manuel kontrolün tek başına sağlayamayacağı seviyede olağanüstü bir manevra performansı sergilemektir.
Eurofighter Typhoon’un tasarımının erken aşamalarında pilotlar da yer almış ve amaçları, etkili bir şekilde uçurulabilen ancak kasıtlı olarak dengesiz bir hava çerçevesi geliştirmek olmuştur. Bu dengesiz tasarımın birincil amacı, hem ses altı hızlarda üstün manevra kabiliyetini temin etmek hem de çeşitli muharebe senaryolarına uygun süpersonik yetenek sunmaktır. Typhoon’un hem süpersonik hem de düşük hızlarda yüksek çevikliğe sahip olması, kasıtlı olarak kararsız (relaxed stability) bir stabilite tasarımına dayanmaktadır. Typhoon’un doğuştan gelen bu dengesizliğini telafi etmek üzere, dört kanallı dijital fly-by-wire kontrol sistemi entegre edilmiştir.

Fly-by-wire sistemini hakkında bilgi verecek olursak, bu sistem pilotun kumanda kolunu hareket ettirdiği anda, bu hareketi dijital bir sinyale dönüştürerek, uçağın kontrol yüzeylerini doğrudan elektrik motorları aracılığıyla hareket ettirir. Bu sayede, pilotun komutları mekanik bağlantılara gerek kalmadan, daha hızlı ve hassas bir şekilde uçağa iletilir. Fly-by-wire sistemi, pilotun uçağı kontrol etmesi için bir köprü görevi görür. Pilotun kumanda hareketleri, uçuş kontrol bilgisayarı tarafından anında algılanır ve uçağın kontrol yüzeylerine elektrik sinyalleri gönderilir. Bu sayede uçak, pilotun isteğine uygun olarak hareket eder. Sistemde kullanılan jiroskoplar ve ivmeölçerler gibi hassas sensörler, uçağın her anki konumunu ve hareketini takip eder. Bu bilgiler doğrultusunda uçuş kontrol bilgisayarı, uçağı otomatik olarak dengede tutmak için gerekli ayarlamaları yapar. Böylece pilot, uçuşa daha çok odaklanabilir. Bu sistem, yapay stabilite sağlayarak uçağın güvenli ve etkin bir şekilde uçurulmasını mümkün kılar; zira manuel kontrolün tek başına bu doğal dengesizliği yönetmesi mümkün değildir. Fly-by-wire sistemi pilotun izin verilen manevra zarfının dışına çıkmasını engeller.
Eurofighter Typhoon’un kanat tasarımı, delta kanat konsepti üzerine inşa edilmiştir. Bu delta kanat konfigürasyonu, düşük sürat aralıklarında karakteristik olarak kararsız bir aerodinamik davranış sergiler. Bu yapısal kararsızlık, kanart adı verilen ön kanatlar vasıtasıyla etkin bir şekilde dengelenir. Kanartlar, hava akışını yönlendirerek uçağın yunuslama (pitch) eksenindeki hareketlerini kontrol eder ve bu sayede stabilite sağlanır.
Eurofighter Typhoon’u tasarlayan mühendisler havacılık mühendisliğinde yaygın olarak kullanılan bir tasarım olan ‘wet wing’’ “ıslak kanat” konseptini seçmiştir. Bu tasarım uçağın yakıtının doğrudan kanat yapısının içerisindeki özel olarak tasarlanmış ve sızdırmazlığı sağlanmış bölümlerde depolanması prensibini ifade eder. Bu entegre yakıt depolama yaklaşımı, geleneksel harici yakıt tanklarına kıyasla çeşitli avantajlar sunmaktadır. Islak kanat tasarımı, harici yakıt tanklarının kanat altı veya gövde üzerindeki hardpointlerin (yükleme noktalarında) kullanımına duyulan ihtiyacı ortadan kaldırır veya önemli ölçüde azaltır. Bu durum, söz konusu hardpointlerde silah sistemleri, harici sensörler, elektronik harp podları veya diğer faydalı yükler gibi farklı ekipmanlar için kullanılabilmesine olanak tanır.
Eurofighter Typhoon’da toplamda 13 adet hardpoint vardır. Sonuç olarak, uçağın taşıyabileceği toplam silah ve teçhizat miktarı artırılarak operasyonel esneklik ve etkinlik önemli ölçüde yükseltilir. Uçağın yakıt sistemi, gövdenin üç ana bölümü ile kanatlar arasında uzanan yakıt borularını birbirine bağlayan esnek bağlantılar üzerine kuruludur. Eurofighter Typhoon’un dahili ve harici olarak maksimum 7600 kg yakıt kapasitesine sahiptir, yakıt tankları hem gövde hem de kanat içine stratejik olarak yerleştirilmiştir.

Akıllı, bilgisayar kontrollü yakıt yönetim sistemi, uçağın operasyonel verimliliği ve güvenliği için kritik bir rol oynar. Bu sistem, yakıtın kanat içerisindeki farklı tank bölümlerine dağılımını ve tüketim sırasını hassas bir şekilde yönetir. Yakıt tüketimiyle birlikte uçağın ağırlık merkezinde meydana gelen doğal değişimler, sistem tarafından farklı tanklardan yakıtın kontrollü bir şekilde çekilmesiyle sürekli olarak dengelenir.
Ağırlık merkezinin bu dinamik yönetimi, uçuş boyunca optimum stabilite ve manevra kabiliyetinin korunmasını sağlar. Aynı zamanda yakıt verimliliğini artırarak menzili maksimize eder ve pilotun iş yükünü önemli ölçüde azaltır. Sistemin güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamak amacıyla, hava ve yakıt basınçlarını düzenleyen tahliye vanaları da bulunmaktadır. Bu entegre yaklaşım, uçağa uzun menzil, operasyonel esneklik ve yüksek güvenlik standartları kazandırır.
Uzun menzil görevler için Eurofighter Typhoon
Savaş jetlerinin harekat yarıçapını arttırmak amacıyla kullanılan harici yakıt tankları, görev gereksinimlerine göre farklı konfigürasyonlarda karşımıza çıkar. Kanat altlarına çift taraflı olarak yerleştirilen “drop tanklar”, ek yakıt taşıyarak uçağın operasyonel erişimini önemli ölçüde genişletir. Bu tankların en belirgin özelliklerinden biri, savaş koşullarında aerodinamik performansı veya manevra kabiliyetini iyileştirmek için kolayca atılabilmeleridir. Ancak bu esneklik, beraberinde sürüklenme artışı gibi bir dezavantajı da getirir. Buna karşılık, gövde altında uçağın merkez eksenine monte edilen ‘’merkez hattı yakıt tankları’’ “centerline yakıt tankları”, daha yüksek kapasiteli yakıt depolama imkanı sunar.
Yapısal olarak uçağa entegre oldukları için atılamazlar, ancak drop tanklara kıyasla daha az sürüklenmeye neden olmaları önemli bir avantajdır. Temel fark ise, drop tankların taktiksel esneklik sunan atılabilir yapısına karşın, centerline tankların daha fazla yakıt taşıma kapasitesiyle sabit bir çözüm olmasıdır. Her iki yakıt tankı tipi de, uzun menzilli hava operasyonlarında harekat yarıçapını arttırarak kritik bir rol üstlenerek, uçakların görevlerini başarıyla tamamlamalarına olanak tanır. Eurofighter Typhoon, görev konfigürasyonuna bağlı olarak bir, iki veya üç adet 1000 litrelik harici yakıt tankı taşıyabilir. Bu amaçla drop tanklar ve centerline yakıt tankları kullanılmaktadır. Uçağın uçuş dengesini korumak amacıyla, kanatlardan birine 1000 litrelik bir drop tankı takıldığında, aynı tip ve ağırlıkta bir tankın diğer kanada da takılması zorunludur.
Eurofighter Typhoon’a lüzumlu görüldüğü taktirde konformal yakıt tankları entegre edilebilmektedir. Konformal yakıt tankları (CFT) (Conformal Fuel Tank), modern savaş uçaklarının menzil gereksinimlerini karşılamak üzere geliştirilmiş, yenilikçi bir yakıt depolama çözümüdür. Uçağın gövdesine aerodinamik bir bütünlük sağlayacak şekilde entegre edilen bu tanklar, geleneksel harici tanklara kıyasla daha az sürüklenme ve radar kesiti sunarak uçağın gizlilik ve performans özelliklerine katkıda bulunur. Atılamaz bir yapıya sahip olsalar da, yapısal entegrasyon sayesinde uçağın manevra kabiliyetini önemli ölçüde azaltmazlar. CFT’ler, drop tanklardan daha fazla yakıt taşıma kapasitesine sahipken, merkez hattı tanklarına göre daha az yer kaplayarak farklı görev konfigürasyonlarına uyum sağlarlar. Özellikle modern savaş uçaklarında tercih edilen bu teknoloji, uzun menzilli operasyonlarda kritik bir avantaj sunar. Ancak sabit yapıda olmaları nedeniyle acil durumlarda atılamazlar ve ek ağırlıklarından dolayı bazı özel görev profillerinde kullanımı sınırlı olabilir. 2013-2014 arası Eurofighter Typhoon Tranche 3 konfigürasyonu ile test edilen CFT lere talep olmamıştır.

Eurofighter Typhoon savaş uçağı, havada yakıt ikmali için “probe-and-drogue” olarak adlandırılan sistemi kullanmaktadır. Bu sistemin temel bileşenlerinden biri olan yakıt ikmal çubuğu (prob), uçağın kokpitinin sağ üst kısmında konumlandırılmış, katlanabilir bir yapıya sahiptir ve kullanılmadığı zamanlarda gövde içine tamamen entegre olacak şekilde tasarlanmıştır. İkmal süreci ise, tanker uçaktan uzatılan hortumun ucundaki “drogue” adı verilen hedef sepetindeki mekanizma ile, Typhoon uçağının prob çubuğu ile fiziksel olarak kilitlenmesiyle gerçekleşir ve bu kritik aşamada, yakıt transferinin sorunsuz bir şekilde tamamlanabilmesi için pilotun yüksek düzeyde hassasiyet gerektiren manevralar yapması zorunludur.
Eurofighter Typhoon’un kanat yapısında geleneksel perçinleme yöntemine alternatif olarak uygulanan ileri yapısal yapıştırma teknikleri, daha hafif ve aynı zamanda yüksek mukavemet değerlerine sahip bir yapısal bütünlüğün elde edilmesini sağlamıştır. Bu modern üretim yaklaşımı, havacılık mühendisliğindeki son gelişmeleri yansıtmaktadır.
Kanat yapısının temelini oluşturan ana yapısal elemanlar olan spar’lar (kanat kirişleri), kanat açıklığı boyunca uzanarak aerodinamik yüklerin güvenli bir şekilde taşınmasında kritik bir rol oynar. Bu spar’lar, kanadın alt yüzeyindeki aerodinamik profili (airfoil) oluşturan paneli güçlendirerek, yapısal dayanıklılığı ve yük taşıma kapasitesini önemli ölçüde artırır. Bu sayede, kanat hem ağırlık bakımından en iyi hale getirilirken hem de operasyonel yükler altında yüksek güvenlik standartlarını karşılamaktadır.
Yeni nesil üretim teknikleri
Perçin kullanımının azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması, uçuş sırasında dinamik yüklemelerden kaynaklanabilecek metal yorgunluğu ve çatlak oluşumu riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Yapısal yapıştırma, yüklerin daha geniş bir alana yayılmasını sağlayarak perçin delikleri etrafındaki gerilim yoğunlaşmalarını azaltır. Bu durum, malzemenin ömrünü uzatır ve yapısal güvenilirliği artırır.
Yapısal tasarımında metal malzeme kullanımı %15 ile sınırlandırılan uçak, bu sayede küçültülmüş radar kesit alanı (RCS)(Radar Cross-Section) sunarak belirli bir operasyon gizlilik sağlamakta ve ve radar tabanlı tespit ve önleme sistemlerine karşı beka kabiliyetini artırmaktadır. Platform, ses altı hızlarda sergilediği yüksek manevra yeteneğinin yanı sıra, hem de farklı muharebe görev profillerini destekleyen etkin süpersonik performans yeteneklerini bünyesinde barındırmaktadır.
Eurofighter Typhoon’un tasarım stratejisinin temelini oluşturan güçlü ve hafif kompozit malzemeler, platformun yeteneklerini önemli ölçüde geliştirmiştir. Bu ileri teknoloji materyallerin kullanımı, geleneksel malzemelerle inşa edilen tasarımlara kıyasla gövde ağırlığında %30 oranında bir azalma sağlamaktadır. Bu ağırlık optimizasyonu, platformun uçuş menzilini ve genel performansını artırırken, aynı zamanda radar kesit alanını (RCS) düşürerek tespit edilebilirliğini azaltmaktadır. Söz konusu tasarımda kullanılan başlıca yapısal malzeme türleri; Titanyum alaşımları, Döküm Alüminyum Alaşımları, Karbon Fiber Takviyeli Kompozitler (CFRP – Carbon Fiber Reinforced Polymer), Alüminyum-Lityum Alaşımları (Al-Li), Cam Elyaf Takviyeli Plastikler (GFRP – Glass Fiber Reinforced Plastic).
Kritik mühendislik uygulamalarında, özellikle yüksek sıcaklık ve titreşime maruz kalan motor yuvaları gibi bölgelerde titanyum alaşımları tercih edilmektedir. Konsorsiyumun İtalyan ortakları, titanyumu süper plastik şekillendirme ve difüzyon kaynağı olarak bilinen özel bir işlemle şekillendirmekte ve mukavemetini artırmaktadırlar. Bu yöntem, titanyumu kontrollü bir şekilde plastik benzeri bir kıvama getirerek gaz enjeksiyonuyla istenilen forma ulaşılmasını sağlar. Sonuç olarak, üstün sıcaklık dayanımına ve düşük yoğunluğa sahip yüksek mukavemetli paneller elde edilmektedir. Bu ileri teknoloji kompozit malzemeler, uçağın yapısal bütünlüğüne doğrudan katkı sağlayarak, yaklaşık 25 yıl/ 6.000 uçuş saati olarak öngörülen operasyonel hizmet ömrünü desteklemektedir.
Eurofighter Typhoon, stealth (düşük görünürlüklü) savaş jeti olarak sınıflandırılmamasına rağmen, özellikle ön radar kesitini azaltmaya yönelik tasarım özellikleri içermektedir. Söz konusu önlemlerden biri, motor girişlerinin jet motorlarının ön yüzeyini perdelemesidir, zira jet motorları yüksek radar kesitine sahip unsurlardır. Kanat, kanart ve dikey stabilizatör gibi temel radar yansıtıcılarının hücum kenarları önemli ölçüde açılı bir tasarıma sahiptir; bu yapı, radar sinyallerinin ön taraftan farklı yönlere saçılmasını sağlayarak radar görünürlüğünü azaltır. Öte yandan, bazı analistler ise kanart yapısının radar kesit alanını artırıcı bir faktör olduğunu değerlendirmektedirler.
Bazı harici silah sistemleri, yarı gömülü montaj seçeneğine sahiptir; bu da söz konusu füzeleri gelen radar sinyallerine karşı kısmi bir koruma sağlar. Düşük radar görünürlüğü ve yapısal dayanım gereksinimleri doğrultusunda, tasarım sürecinde gelişmiş kompozit malzemelerden faydalanılmıştır. Bu sayede düşük radar kesit alanına ulaşılmış ve yüksek dayanımlı bir hava aracı gövdesi oluşturulmuştur. Hava aracı yüzeyinin büyük bir çoğunluğu metal esaslı olmayan malzemelerden imal edilmiştir. radar dalgalarını saptıran açılı yüzeyler tasarlanmış ve EADS/DASA tarafından geliştirilen radar emici malzemeler (RAM) (Radiation absorbent material), öncelikli olarak kanatların ön kenarları, hava girişlerinin kenarları ve iç yüzeyleri, kontrol yüzeylerinin çevresi ve strakeler gibi çeşitli kritik bölgelerde kullanılmaktadır.
Teknik Özellikler
Kanat açıklığı10,95 mGenel uzunluk15,96 mYükseklik5,28 mKanat alanı51,2m^2Boş ağırlık11000 kgYüklü ağırlık16000 kgMaksimum kalkış ağırlığı23500 kgMaksimum hız2 machMaksimum irtifa>55000 ftKaynak: defenceTurk